İçki içmek haram mıdır?

0

İbadetler ve haramlar tamamıyla Allah’ın iradesine ve isteğine göre belirleniyor. Bunu bizim sorgulama veya itiraz etmeye değil, hikmetini anlamaya çalışmamız icap etmektedir. Şöyle ki;

Şeriatın iki çeşit hükümleri vardır:

1. Taabbudi dediğimiz, yani hikmeti bilinmeyen ve tamamıyla Allah’ın emir ve yasağına bakan kurallardır.

2. Makulul mana dediğimiz, ilahi emirler veya yasaklarda yatan hikmetlerin araştırılabileceği kısım.

Sizin sorduğunuz soruya bu taraftan da bakalım. Niye sabah namazının farzı rekat da on veya yirmi rekat değil? Cevap: Allah emrettiği için. Öğle namazının farzı Allah tarafından dört rekat olarak tayin edilmiştir. Bunun hikmetini araştırmak sonuçsuz olacaktır. Çünkü Allah öyle emretmiştir. Ve bunun asıl cevabı budur. Ama bazı şeriat kuralları hikmetle izah edilebilir. Ama hikmetler asıl değildir. Asıl olan Allah’ın emri veya yasaklamasıdır.

Mesela, Allah namazı niye emretmiştir? Buna istediğiniz kadar, hatta ciltlerle hikmet ve gaye açısından cevap verilebilir. Niye oruç tutuyoruz, hikmetleri araştırılıp cevap verilebilir. Ama hikmet ve faydalar Allah’ın emri yerine geçemez. Şöyle ki, orucun bir hikmeti insanların aç kalıp, yokluk içerisinde yaşayan insanların halinden anlayıp onlara şefkatle yaklaşmalarını sağlamaktır.

Şimdi birisi bunu esas tutup “ben daha fazla aç kalıp daha fazla şefkat hissim kabarsın ve fakirlere daha fazla yardımda bulunayım” diyebilir. İmsak vakti saat 4.00 olduğu halde, bu adam gece saat 11.00’den oruca niyet edip, fakat akşam vaktine beş dakika kala orucunu açsa, orucu sahih olur mu? Elbette olmaz. Çünkü orucun açılması için belirli bir zaman var ve bu adam daha fazla aç kaldığı halde, oruç tutmuş olmuyor. Yani oruçtan beklenen hikmet daha fazla yerine gelmiş, fakat Allah’ın izin vermediği bir zamanda açtığı için oruç yerine gelmemektedir.

İşte kardeşim İslâm'ın tüm emir ve yasaklarına bu şekilde bakmamız gerekir. Yani Allah böyle emretmiş veya böyle yasakladığı için bunu yapıyoruz. Bunun hikmetleri elbette vardır. Ve bu hikmetler elbette araştırılır. Bu da bir ilim ve ibadettir. Ama hikmetler ve faydalar kesinlikle asıl değil, ayrıntıdır.

İçkinin hiç bir zararı olmasa bile, Allah yasakladığı için içmemek gerekir. Bununla beraber içkini zararlı olduğunu bütün dünya kabul ediyor.

İçki neden birden yasaklanmadı?

İslâmiyet gelir gelmez, Arap Yarımadası'ndaki insanlardan, uzun senelerden beri dem ve damarlarına yerleşmiş olan alışkanlıklarını birden bire söküp atmak, elbette zor olacaktı. Hele alkollü içkiler gibi, kullanıldıkça âdeta insanı kendine esir eden maddelerden vazgeçmek, daha da zordur. Fakat İslâmiyet’in getirdiği nur, bütün kötü âdetler gibi, alkollü içkileri de o cemiyetten kaldırdı.

Allah’ın bir ismi de Hakîm’ dir. Yani yaptığı her işi, hikmet ve faydalara göre yaratır. Nitekim insanın büyüyüp kemale ermesi, çekirdeğin yeşerip ağaç olması, bir yumurtanın açılıp kuş olması belli bir süreçle gerçekleşmektedir. Allah’ın kâinatta geçerli olan bu kanununu, dinin bazı emirlerinde de görmek mümkündür. İşte yüce Rabbimiz, Hakîm isminin gereği olarak, alkollü içki alışkanlığını o cemiyetten söküp atmak için, tedriç yani yavaş yavaş men etme metodunu irade etmiştir. Diğer taraftan, içki birdenbire haram edilseydi, içkiye müptela olmuş o asrın insanları İslâmiyet'i kabulde nazlanabilirlerdi. Alışkanlıklarını bırakmak istemeyebilirlerdi. Bu bakımdan Kur'an-ı Kerim'de içki ile ilgili âyetler, kademe kademe şu sıraya göre nazil olmuştur:

1. “Hurma ağaçlarının meyvesinden ve üzümlerden hem bir içki yapıyor, hem de güzel rızk ediniyorsunuz. Bunda aklı eren kavim için elbette ibret vardır.” (Nahl, 16/67)

Bu âyette içkinin güzel rızk olmadığı açıklanmıştır. Bu âyetin nüzulü ile, içkinin dinen tasvip edilmeyen bir madde olduğu anlaşıldığından, bazı sahabeler içkiyi terk etmişlerdi. Aslında bu âyetin inzali ile, içkinin ileride haram olacağı da anlaşılmıştı.

2. “Sana içkiyi ve kumarı soruyorlar. De ki: Onlarda hem günah, hem insanlar için faydalar vardır. Günahları ise faydalarından daha büyüktür.” (Bakara, 2/219)

3. “Ey iman edenler! Siz sarhoşken, ne söyleyeceğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın.” (Nisa, 4/43)

Bu âyet-i kerime, sarhoşken namaz kılmayı men etmiştir. Bu durumda, beş vakit namazını hiç geçirmeksizin kılan bir sahabenin, gündüz iki namaz arasında içki içmemesi gerekiyordu. Aksi takdirde, yani gündüz iki namaz arasında içki içecek olsa, alkollü içkinin sarhoşluk edici tesiri geçmeyeceği için namazı kılamayacaktı. Belki yatsı namazından sonra içki içebilecekti. Bu durumda büyük bir sahabe kitlesi daha içkiden tamamen vazgeçmişlerdi. Çünkü alkole alışmış olan vücutlar, artık yavaş yavaş ondan uzaklaşıyordu.

4. “Ey iman edenler! İçki, kumar, tapmaya mahsus dikili taşlar, fal okları ancak şeytanın amelinden birer murdardır. Onun için bunlardan kaçının ki, murada eresiniz.”(Maide, 5/90)

5. “Şeytan, içkide ve kumarda aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi Allah'ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. Artık siz hepiniz vazgeçtiniz değil mi?” (Maide, 5/1)

Bu son âyet ile alkollü içkiler kesin olarak haram edilmiştir. Sahabelerden Hz. Enes (r.a.) anlatıyor:

"Biz içki alemindeydik. Ben dağıtıyordum. Bir adam geldi 'içki haram edildi' dedi. Arkadaşlar derhal 'şu içki kaplarını dök, temizle' emrini verdiler. O haberden sonra kimse ağzına içki almadı."

İçkinin zararları: Azı veya çoğu sarhoşluk veren her içkinin azı da, çoğu da haramdır. Peygamber Efendimiz’in (asm) beyanıyla:

“Bir küpü sarhoş eden şeyin, bir avucu da haramdır.”(1)

İçkiyi haram kılan âyet, bu yasağın gerekçesini ve hikmetini de açıklamıştır: Şeytan işi pislik olması, saâdete ermeye engel teşkil etmesi, insanlar arasında düşmanlığa yol açması, kin ve nefret uyandırması, vücûdu tahrip etmesi, Allah’ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoyması.(2)

İçki; sinir sisteminde, beyin damarlarında, omurilik ve çevre sinirlerinde çok büyük ve çok çabuk yıpratıcı ve olumsuz tesirler yapar. Beyin üzerinde öldürücü darbeleri vardır. Beyin sinirlerini zedeleyerek kısmî felçlere yol açar ve muhtelif hastalıklara sebep olur. Göz sinirlerini tahrip ederek gözlerin bozulmasına neden olur. Kalp hücrelerini zedeler ve yorar. Kalp hücrelerinde içki nedeniyle meydana gelen yorgunluk, “miyokard” denilen kalp adalesinin eskimesine ve yıpranmasına neden olur. Böbreklerde yara açar, kanın süzülmesini aksatır. İçkiden dolayı yaralanan böbrekler, idrardaki zehirleri süzemez hale gelir. Bu zehirli maddeler kana karışır ve “üremi” denilen kan zehirlenmesine yol açar. Damarlarda kireçlenme meydana getirir. Bu da erken bunamaya sebep olur. Hücreleri uyuşturur, vücudun hastalıklara karşı mukavemetini ve direncini kırar. Karaciğerin, kan yığılmasıyla önce büyümesine, sonra büzülmesine ve çürümesine yol açar.

İçkinin ruh üzerindeki zararları ise çok daha vahimdir: Zihin, dikkat, şuur ve irâde üzerinde korkunç dağınıklıklara sebep olur. Şiddetli ümitsizlik ve karamsarlık doğurur. Dikkat, şuur ve irâdenin zayıflamasıyla kavgalara, cinâyetlere, âile geçimsizliklerine, nice yuvaların yıkılmasına, nice dostlukların bozulmasına, nice acı trafik kazalarına ve nice âsâyişi ihlâl edici fiillere neden olur.

İçki, fertte ve toplumun bünyesinde, sosyal ve iktisâdî hayatta kapanmaz yaralar açar, acı felâketler doğurur. Aile nafakasını içkiye verenler, faydasız ve boş yere harcama yaparak israf etmiş olmakla berâber, âile ve çocuklarının hakkını da yemiş olmaktadır. Netice itibariyle içki içmek, hayatına kıymet veren, kazancının değerini bilen, kul hakkını gözeten ve sağlığına önem veren akıllı kimselerin yapacağı şey değildir. Peygamber Efendimiz (asm), buyurmuştur:

“İçki bütün kötülüklerin anasıdır.”(3)

İçkinin uhrevî zararları fizikî veya sosyal bünyemiz üzerinde değil;-Allah affetmediği takdirde- benliğimiz, kişiliğimiz, karakterimiz, varlığımız, mâneviyâtımız, ebedî ümitlerimiz, saadetimiz ve sevincimiz üzerinde tam bir yıkım getirir. Çünkü, Allah’ın açık nehyine ve yasağına karşı duyarsız kalınmıştır.

İçki büyük günahlardandır. Ancak Allah’ın affı, merhameti ve mağfireti geniştir. Kim günahı terk eder ve Allah’a dönerse, Allah’ın af ve mağfiretinin -inşâallah- onunla olacağına dair kuvvetli haberler ve müjdeler vardır. Allah bütün günahları bağışlar ve siler.(4) Yeter ki kul Rabb’ine bir adım atsın; Allah kulunu koşarak kucaklar. Yeter ki kul hiçbir şeyi Allah’a ortak koşmayarak O’na dönsün; yerle gök dolusu günahları da olsa Allah affeder.(5)

İçkili iken veya cünüp iken ölmek konusunda, zâhirî nazarda herhangi bir hüküm söylememiz doğru olmaz. Hoş bir tecellî değildir. Tövbeye fırsat bulamadan veya kendisine tövbe nasip olmadan ölümün kapıyı çalması, insanın tüylerini ürperten bir vahâmettir. Biz yine de, Allah’ın affetmesini temenni edelim. İçyüzünü bilemeyiz.
İçki aldıktan sonra sarhoş olup olmamak hiçbir şeyi değiştirmez, günahı hafifletmez.

İçkili iken veya sarhoşken namaz kılınmaz. Fakat halk arasında içki aldıktan sonra kırk gün namazın kabul olmayacağı veya namazın kılınmayacağı tarzındaki söylenti doğru değildir. Sarhoşluk geçtikten sonra nedâmet edilebilir, pişmanlık duyulabilir, bir daha içki kullanmamaya içtenlikle söz verilebilir, tövbe ve istiğfar yapılabilir ve tabiî ki namaz kılınabilir.

Kul ile Allah arasına kim girebilir ki?

Dipnotlar:

1. Ahmed, Müsned, VI/71, 72, 131.
2, Mâide, 5/90, 91.
3. Suyûtî, Câmiü's-Sağîr, II/12.
4. Zümer, 39/53.
5. Riyâzu’s-Sâlihîn, 412.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Etiketler:

Yorumlar (Yorum Yazmak İçin Üye Olunuz)